Türkiye’de diplomasiye aşina çevrelerde ‘Karanlıklar Prensi’ deyince akla sadece
bir isim gelir: Richard Perle. Amerikalı Cumhuriyetçiler arasında etkin bir
konuma sahip olan Perle, Reagan zamanında savunma bakanlığı yardımcılığı
yapmış, yıllar sonra Irak ve Afganistan savaşlarının başlatılmasında belirleyici rol
oynamıştı. Perde arkasındaki iş bitiriciliği ile ‘Karanlıklar Prensi’ olarak
anılmayı hak etmişti.
Perle’ün takma ismi bana hep Türkiye’de nispeten az bilinen Peter W.
Galbraith ismini çağrıştırır. Savaş delisi olarak bilinen Perle’ün aksine
Galbraith yıkmaktan çok, yıkım sonrası hasar tespit elemanı gibi çalışır.
Cumhuriyetçi değil, Demokrattır, yerinde durmaz, hiperaktiftir. Ama Perle ile
yolları iki kritik ülkede kesişir; Irak ve Afganistan. Bu ülkelere önce Perle girip ortalığı dağıtır, ardından Galbraith onarmaya
çalışır. Bunları yaparken ikisi de para kazanmayı ihmal etmezler.
Irak Kürdistan’ı üzerine çalışanların, ismine sık sık rastladığı Galbraith,
bölge Kürtleri için önemli bir yere sahip olmasına rağmen arkadaşı Cengiz
Çandar’ın yazdıkları dışında kendisi ve fikirleriyle ilgili fazla Türkçe kaynak
bulunmaz.
Babası John Kenneth Galbraith 20. Yüzyılın önde gelen ekonomistleri arasında yer alsa da, Peter Galbraith baba mesleğini seçen kardeşinin aksine siyaset ve uluslararası ilişkilere yöneliyor. Bulunmadığı ‘iyi okul’ yok. Sırasıyla Harvard, Oxford ve doktorasını yaptığı Georgetown’da akademik kariyerine şekil veriyor. Okul yıllarında kurduğu ve Benazir Butto gibi önemli isimlerin de yer aldığı dost çevresi ilerleyen yıllarda kendisine birçok kapı açıyor.
Babası John Kenneth Galbraith 20. Yüzyılın önde gelen ekonomistleri arasında yer alsa da, Peter Galbraith baba mesleğini seçen kardeşinin aksine siyaset ve uluslararası ilişkilere yöneliyor. Bulunmadığı ‘iyi okul’ yok. Sırasıyla Harvard, Oxford ve doktorasını yaptığı Georgetown’da akademik kariyerine şekil veriyor. Okul yıllarında kurduğu ve Benazir Butto gibi önemli isimlerin de yer aldığı dost çevresi ilerleyen yıllarda kendisine birçok kapı açıyor.
Bugün 63 yaşında olan Galbraith şu sıralar Irak Kürdistan’ına daha fazla
yatırım çekmek için hem şirketlere hem de Barzani ailesine danışmanlık
hizmetleri verirken, bir yandan da Suriye Kürtleri ile ilgili siyasi önerilerini kamuoyuyla paylaşıyor.
Galbraith’in Kürtlere olan ilgisi Amerikan işgalinden sonra artsa da, işgal
ile başladığı söylenemez. 1988’deki Halepçe katliamı yaşanırken bizzat bölgede
bulunur ve Halepçe’nin dünyaya duyurulmasında önemli rol oynar. İran’dan kalkan
helikopterlerle bölgeye gazetecilerin taşınmasının onun fikri olduğu söylenir.
Bu dönemde inanılması güç bir işe imza atar. Kürt yönetiminin kurulduğu 1992’de
Irak gizli polis teşkilatına ait 14 ton belgeyi kamuoyu ile paylaşır. Böylece
dünya Saddam’ın Kürtlere karşı yaptığı zulümleri öğrenirken, Galbraith Kürt
liderlerin güvenini kazanır.
Güneydoğu’da uzun süre görev yapmış bir Türk askeri, Galbraith kadar
bölgeyi bilen birinin Türkiye’de bulunmadığını yabancı bir gazeteciye off-the
record olarak itiraf eder.
ABD’nin Irak işgalinin başladığı 2003 yılında, o zaman Harp Akademisinde
Milli Güvenlik Stratejisi derslerini veren Galbraith hükümetteki görevinden
istifa eder. Bavulunu toplar ve Irak Kürtlerine danışmanlık için bölgeye gider.
Hem Barzani hem de Talabani’ye akıl hocalığı yapar. 2005’de yazılan Irak
Anayasasında Kürtlerin çıkarlarını koruyan birçok maddenin arkasında Galbraith’in
payı büyüktür. Irak’ta güçlü bir merkezi otoriteye karşı çıkan Amerikalı eski
diplomat, ülkenin Kürtler, Sünniler ve Şiiler arasında bölünmesini savunur.
Galbraith’e bu yazıda ‘İsviçre çakısı’ benzetmesinin yapılması boşuna
değil. Çünkü kendisinin ilgi alanı içerisinde sadece Kürtler yok. Avrupa’nın
ortasında bir kan gölünün oluştuğu Bosna Savaşı sırasında yine sahadadır. Özgün
yaklaşımı, diplomatik olmayan ve kendine has çözüm önerileriyle Washington’da
kimilerini şaşırtır, kimilerini de kızdırır. Savaş yıllarında ABD’nin Saraybosna
Büyükelçiliğinde beraber çalıştığı bir meslektaşı, Amerikalı diplomatın düzenlediği
bir basın toplantısında gazetecileri nasıl şaşırttığını şöyle anlatır:
“Hırvatlar ile Sırpların birbirlerini öldürdüğü Vukovar savaşının en kanlı
günlerinden biriydi. Bir katliam haberi almış ve ABD hükümetinin yaşananları
kınadığına dair basın bülteni hazırlamıştık. Basın mensuplarının karşısına
geçen Galbraith, irticalen konuşmaya başladı. “Bakın şu yaptığınıza, (Gazetecilere
seslenerek) Sen Sırpsın, Sen Hırvat, Sen de Boşnak. Birbirinizle neyi
paylaşamıyorsunuz?” diye hepsini fırçaladı. İnsani yanı ön plana çıkan
kendisinin de sonunda ağladığı bir konuşma yaptı. Gazeteciler salondan
ayrılırken duygusal konuşmanın etkisindeydiler.”
Hırvatistan’da savaşın bitmesini sağlayan Erdut Antlaşmasının mimarlarından
olan Galbraith, 1993’de ABD’nin bu ülkedeki ilk büyükelçisi olarak dönemin
başkanı Bill Clinton tarafından atanır. Hiperaktifliği burada da kendini
gösterir. Zagreb Büyükelçisiyken, gayri-resmi olarak Bosna’ya yapılan insani
yardımları koordine eder, 5 bine yakın savaş esirinin salıverilmesi kararında
belirleyici olur.
2000’li yılların başında İsviçre çakısını başka bir misyon için Doğu Timor’da
buluyoruz. BM’nin burada kurduğu geçici hükümette yer alan diplomat ülkenin
anayasasının yazımına katkı sağlıyor. Galbraith uluslararası alanda kazandığı
tecrübeleri paraya çevirmek için kolları sıvar ve bu yıllarda bir danışmanlık
şirketi kurar. Müzakere süreçlerinde hükümet ve büyük şirketlere danışmanlık
sağlayan şirket bugün Irak Kürdistanı ve Doğu Timor dışında Zambiya hükümetine danışmanlık
sağlıyor.
Özgün çalışma yöntemlerine sahip Galbraith’in klasik bir diplomat
olmadığını yine bir mesai arkadaşı başından geçen ilginç bir anekdotla anlatır:
“Almanya’da çalışırken bazı görüşmeler için karayoluyla Frankfurt’a
gitmemiz gerekiyordu. Toplantıda akıcı Almanca konuşan birinin kendisine eşlik
etmesi gerektiğini söyledi. Benim Almancamın iyi olduğunu bildiği halde
toplantıda kimin eşlik edeceğine karar verilmedi. Galbraith daha sonra beni
ofisimden aradı. Amirime bilgi vermeden ‘Benimle geliyorsun.’ deyip kapattı.
Hiyerarşiye aldırış etmezdi. Karayoluyla Frankfurt’a giderken otobanda
Galbraith’in arabası sağa çekti. Araç telefonundan beni yanına çağırdığını
söyledi. Arabadan çıktım. Galbraith’in arabasına kadar yürüdüm. Biraz beraber
gittik, görüşeceğimiz kişilerle ilgili bazı sorular sordu. Sonra beni tekrar
arabama gönderdi. Bir kadının otobanda yürütülmesinin ne demek olduğunu herkes
gibi Galbraith de bilir ama aldırış etmez.”
Galbraith son olarak yine sansasyonel bir olayla dünya gündemine gelir. 2009
yılında BM Afganistan Özel Temsilcisinin yardımcısı olarak atanır. Bu prestijli
görevde uzun süre kalamaz çünkü aynı yıl yapılan Afgan genel seçimlerinde büyük
bir yolsuzluk olduğunu ortaya çıkarır. Olayın ardından Norveçli Özel Temsilci
ile araları bozulur ve BM Genel Sekreteri Ban ki Moon Galbraith’i görevden
alır.
'İsviçre çakısı' geride bıraktığı yıllarda önemli bir adam olarak yaşadı. Seveni kadar, hatta belki de daha fazla, sevmeyeni var. Kimilerine göre ABD emperyalizminin taşeronu, kimilerine göre de agresif bir insan hakları ve liberalizm savunucusu.
Ne olursa olsun, Peter W. Galbraith bilinmesi takip edilmesi gereken bir isim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder